Karol Dučák |
Slovenská verzia článku:
Moslimský kat Berlabei – jeden z
otrantských mučeníkov
Katolik Kilisesi yalnızca vaftiz edilmiş kişilerin kurtarılabileceğini öğretir. Bu nedenle vaftiz, kurtuluşun bir koşuludur. İsa Mesih, vaftiz kutsallığını havarilerine söylediği şu sözlerle başlattı: “Bu nedenle gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin; onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla vaftiz edin...” (Matta 28,19)
Ancak, kendi suçu olmadan
klasik temiz su vaftiziyle vaftiz edilmemiş Hıristiyan olmayanlar, bu öğreti
nedeniyle ayrımcılığa maruz kalabilirler. Katolik Kilisesi bunu dikkate alır ve
kilise geleneği her zaman kan vaftizini ve arzu vaftizini tanımıştır. İsa hem
Müslümanları ve başka dine inananları hem de suçu olmadan temiz suyla vaftiz
edilemeyen inanmayanları, göksel mutluluğa kan vaftizi ve arzu vaftizi
aracılığıyla kabul edebilir. Hiç kimse İsa olmadan kurtarılamaz ve her kişinin
kurtarılıp kurtarılmayacağına bizzat karar veren İsa’dır. Katolik öğretilerini
öğrenme fırsatı bulamayan Katolik olmayanlar vicdanlarına göre yargılanacaktır.
Eğer ölüm sırasından en azından örtülü bir şekilde İsa’nın yüceltilmiş
Kilisesine aitliği gösterirlerse, İsa onları kurtarabilir. Her insanın, Katolik
olsun ya da olmasın, kurtuluşuna başka kimse değil, yalnızca İsa karar verir.
Kurtuluş yalnızca İsa Mesih’de vardır (Elçilerin İşleri 4,12 ile karşılaştırın)
Kan vaftizi, vaftiz
edilmemiş bir kişinin İsa uğruna şehit olması durumunda olur. Müslüman cellat
Berlabey’ın başına da tam olarak bu geldi. Ancak Berlabey durumunda arzu
vaftizinden de bahsedebiliriz. Ölümcül bir tehlike altındayken Tanrı’ya karşı
mükemmel bir sevgi uyandıran, günahlarından tövbe eden ve İsa’nın istediği her
şeyi yapmayı arzulayan, ancak su vaftizi almasına izin verilmeyen ve vefat eden
vaftiz edilmemiş bir kişi durumunda arzu vaftizinden söz ederiz. Aynısı,
hayatında hiçbir zaman Katolik olma fırsatı verilmeyen İsa Kilisesi’nin Osmanlı
şehidi Berlabey için de geçerlidir. Ancak bu Müslüman, ölümle karşı karşıya
kaldığında,bunun bedelini canıyla ödeyeceğini bilmesine rağmen İslam’dan
vazgeçip, Katolik inancının doğru olduğunu ve kendisinin de Hıristiyan olmayı
arzuladığını itiraf etti. Ömrünün sonunda bulduğu gerçek imandan vazgeçmek
yerine şehit olmayı seçti. Peki bunasıl oldu?
28 Temmuz 1480’de
Sadrazam Gedik Ahmed Paşa komutasındaki Osmanlı filosu, Otranto şehrinin birkaç
kilometre kuzeybatısındaki Alimini Gölleri yakınlarında demirledi. Askeri
seferin hedefi, İtalya yarımadasının güney kesimindeki en doğu bölgesindeki
Otranto limanıydı.
Osmanlı savaşçıları 28
Temmuz 1480 tarihindeOtranto surlarına ulaştı. Sayıları yaklaşık altı bin olan
şehrin sakinleri gönüllü olarak teslim olmaya davet edildi, ancak bu daveti
kesin şekilde reddettiler. Halbuki şehir, Napoli Kontu Francesco Zurlo ve
onunla birlikte ikinci kaptan Giovanni Antonio Delli Falconi’nin komutasındaki
sadece 400 asker tarafından savunuyordu, dolaysıyla Osmanlı ordusu önemli bir
avantaja sahipti. Müslümanlara büyük ölçüde Hıristiyanlar arasındaki ayrılık
yardım etti ve Otranto’nun trajik sonunu belirledi. Napoli Krallığı ile Venedik
Cumhuriyeti arasındaki güç mücadeleleri, o sırada Napoli Kralı I. Ferdinand’ın
birliklerinin Toskana’da savaşması nedeniyle şehre yardım edememesine sebep
oldu, kısa bir süre önce Osmanlı İmparatorluğu ile bir barış antlaşması
imzalayan Venedik ise çatışmaya dahil olmak istemedi. Üstelik Venedikliler, dar
görüşlülükleriyle, rakipleri olan Napoli Krallığı’nın zayıflamasını umdular,
dolaysıyla Müslümanların saldırısı kendilerine yaradı.
28 Temmuz 1480’den
itibaren Osmanlılar Otranto’yu kuşattı ve bu süre içerisinde çevreyi
yağmalayarak birçok köle elde etti. 10 Ağustos gecesi, yerel Başpiskopos
Stefano Pendinelli, Otranto halkını, onlarasadece iki seçenek sunan kahramanca
bir mücadeleye davet etti: ya kendilerini savunacaklar ya da Hıristiyanlığı
savunurken kahramanca bir ölümle ölecekler. İnsanlar daha sonra İsa’nın bedeni
ve kanıyla beslenmek ve bu şekilde güçlenerek cesaretle ölüme gidebilmekiçin
toplu halde Kutsal Ayine katıldılar.
11 Ağustos 1480 Cuma günü
şehir Osmanlı savaşçılar tarafından ele geçirildi ve işte o zaman, tüm
tarihçilerin büyük bir dehşetle bahsettikleri bir katliam başladı. Başpiskopos
Pendinelli ölümünü katedralde buldu. Aralarında Francesco Zurlo’nun da
bulunduğu şehrin birçok sakini, fatihler tarafından öldürüldü. Osmanlılar
erkekleri katletti, kadınlara tecavüz edip ardından bir kısmı parçaladılar,bir
kısmı ise çocuklarıyla birlikte köleliğe sürüklediler. Köleleştirilmiş kadın ve
çocukların bir kısmı daha sonra serbest bırakıldı, evlerine döndüler ve katliam
hakkında tanıklık ettiler; bu sayede tarihçiler trajik olayların gidişatını
oldukça doğru bir şekilde yazabildiler.
Ancak Gedik Ahmed Paşa,
İslam’ın zaferini yaşamak istiyordu. Hayatta kalanlardan 800 erkeği (bazı
kaynaklara göre 813, bazılarına göre bin veya daha fazla) bir araya getirtti ve
onlara bir seçenek sundu: ya Müslüman olacaklar ya da idam edilecekler. Ancak
tutsaklar bunu açıkça reddetti. Primaldo lakaplı terzi Antonio Pezzulla onlar
adına konuştu. Daha sonra bu olaylar, olayın görgü tanığı olan, on altı yaşında
bir çocukken idam edilmeyerek köle olarak götürülen, ancak daha sonra
kurtulmayı başaran ve eve döndüğünde Otranto olayları hakkında tanıklık
yapanbabasının anlatımına dayanarak tarihçi Giovanni Michele Laggetto
tarafından anlatıldı.
Lagetto, Primaldo’nun,
ilk önce tüm yurttaşları adına onları Katolik inancına ihanet etmeye zorlamak
isteyen işkencecilere konuştuğunu yazıyor: “Tanrı’nın Oğlu İsa Mesih’e
inanıyoruz ve İsa Mesih için ölmeye hazırız.”
Bu sözler üzerine adamlar
büyük bir hararetle, İsa’yı inkâr etmektense şehit olmayı tercih edeceklerini
haykırmaya başladılar. Bunun üzerine öfkelenen paşa, Müslüman olmayı reddeden
tüm esirleri şehrin yukarısındaki Minerva Tepesi’nde idam ettirdi. İlki
Primaldo’ydu. Ve bu sırada ilk infazı gerçekleştiren ve ardından cellatlık
mesleğini sürdüren Osmanlı celladı Berlabey sahneye çıkar.
Daha ilk infazda
Osmanlıları şok eden ve idam edilmeyi bekleyen hükümlülere cesaret veren bir
mucize gerçekleşti. Berlabey, Primald terzisinin başını bir kılıç darbesiyle
uçurduğunda, başı yere yuvarlandı ve şu sözleri söyledi: “SantaFede” (Kutsal
İnanç). Ardından idam edilen adamın başsız bedeni doğruldu ve bir sütun gibi
sağlam bir şekilde ayakta durdu. Cellat bunu görünce cesedi dürttü ama işe
yaramadı. Başsız cesedi yere devirmeye çalışan diğer iki Osmanlıya rağmen ceset
sapasağlam ayakta kaldı. Berlabey cellatlık işine devam etti ama zaman zaman
bakışlarını Primaldo’nun kimsenin devirmeyi başaramadığı dik bedenine
çeviriyordu.
Otran Hıristiyanlarının
sonuncusunun başı kesildiğinde, Berlabey ve orada bulunan diğerleri, Antonio
Primaldo’nun kendisinin yere düştüğünü ve İsa’yı ve Tanrı’ya olan gerçek
inancını öğrenerek öldüğünü diyerek son kez konuştuğunu şaşkınlık içinde
seyrettiler. Sonra kesin son oldu.
Bu mucize Osmanlı
celladının kalbine dokunduğundan kendisi ölümcül tehlikeye rağmen Katolik
inancının tek gerçek inanç olduğunu ve kendisinin de Hıristiyan olmayı
istediğini itiraf etti. Sonunda Gedik Ahmed Paşa’nın onu kazığa oturtmasıyla
kendisi de şehit oldu.
Mucizevi olaylar, 1539’da
davanın soruşturulmasında ifade veren görgü tanıklarından biri tarafından da
doğrulandı. 1480 yılında on üç yaşında olan Francesco Cerra, diğer şeylerin
yanı sıra şunları anlattı:
“Antonio Primaldo
öldürülen ilk kişiydi ve başsız olarak ayakları üzerinde dik kaldı ve herkes
öldürülünceye kadar düşmanın hiçbir çabasıyla yere indirilemedi. Bu mucize
karşısında hayrete düşen cellat, Katolik inancının gerçek inanç olduğunu itiraf
etti ve Hıristiyan olmakta ısrar etti; bu nedenle Paşa onu kazığa oturtarak
ölüme mahkum etti.”
Ancak Otranto’daki
mucizeler dizisi bununla bitmedi. Bir sonraki yıl,
OtrantoNapoliten-İspanya-Macaristan’ın birleşik ordusu tarafından
kurtulduğunda, daha sonra Şehitler Tepesi olarak yeniden adlandırılan Minerva
Tepesi’nde Hıristiyan şehitlerinin tamamen sağlam cesetleri bulundu. Yüzlerce
cesedin hepsi infazın sona erdiği andaki kadar tazeydi. Halbuki aylarca açık
havada kaldılar, dolayısıyla sağlam olmaları ancak bir mucizeyle
açıklanabilirdi. Otranto’lu cesur Hıristiyanların şehit olduğu yere kısa süre
sonra bir şapel inşa edildi, daha sonra onun yerini San Francesco di Paola
kilisesi aldı (daha sonra Santa Maria Annunziata).
Otranto şehitlerinin
kalıntıları 1481 yılında yerel katedrale nakledildi; burada 1711’den beri
kısmen sunak altında, ancak çoğunlukla Şehitler Şapelinin duvarlarındaki büyük
cam dolaplarda tutuluyor. Son olarak da bir kısmı İtalya ve İspanya’daki diğer
kiliselere kutsal emanet olarak dağıtıldı. 1711 yılında Papa XI. Clemens,
Otranto şehitlerini şimdiye kadarki en çok sayıda aziz edilen şehit grubu
olarak aziz ilan etti. 12 Mayıs 2013 Pazar günü Papa Francis tarafından aziz
ilan edildiler.
Şehitlik yüzlerce
şehidimize cennetin yolunu açtı. Şanslı olanlar arasında Osmanlı celladı
Berlabey de vardı. Katolik Kilisesi’nin şehidi oldu ve böylece son anda ruhunu
kurtarma fırsatına kavuştu. Bugün toplu olarak İslam’ı bırakıp Katolik inancını
kabul eden birçok Müslüman için bir rol model ve ilham kaynağıdır.
Karol Dučák
Žiadne komentáre:
Zverejnenie komentára
Pravidlá diskusie v PriestorNete
1. Komentovať jednotlivé príspevky môže každý záujemca, a to pod svojím menom, značkou alebo anonymne.
2. Komentáre nesmú obsahovať vulgarizmy ani urážlivé a nemravné vyjadrenia, nesmie sa v nich propagovať násilie; zakázané sú aj ostatné neetické prejavy, napríklad nepodložené obvinenia. Komentár by mal byť zameraný na predmet príspevku a nie na osobu autora či redaktora.
3. Komentáre nesúladné s predchádzajúcim ustanovením, rovnako tak bezobsažné komentáre, nebudú publikované.
4. Diskusia je moderovaná – znamená to, že zverejnenie komentára nie je okamžité, ale závisí aj od časových možností redaktora. Redaktor má právo odmietnuť, čiže nepublikovať komentár aj bez udania dôvodu.
5. Odoslaním komentára jeho autor vyjadruje súhlas s týmito pravidlami.